Şebekemden kork!

Serol Ağazat

info@33-45.net

Şebekemden kork!

Yazı – 4

 

Hayat her zaman Roger Waters’larla, Madonna’larla geçmez bizim işte. İşe ilk başladığım seneyi anlatmıştım. Metallica, James Brown, Bryan Adams derken birden kendimi Özcan Deniz ile Aralık ayında Elazığ, Van, Kars turnesinde bulmuştum. Cem Yılmaz’ın bir lafı var. “Sahne işi çok enteresandır. Sahnede milyonlar isminizi haykırır, sahne arkasında şişeye işersin.”

 

Aynen öyle. Bir bakarsın dünyanın en pahalı prodüksiyonlarından birine şahitlik ediyorsun, ertesi gün bir bakarsın sahneye yaptıkları kıytırık merdiven kırılıyor yerlerde yuvarlanıyorsun.

 

Sertab Erener ile çalıştığım dönemde bir Adıyaman konseri yaptıydık. 2003, 2004 falan olmalı. Sertab Eurovision’u yeni kazanmıştı ve konserlerine talep çok fazlaydı. Bir hayli çok seyahat ediyorduk. Adıyaman’a da yanlış hatırlamıyorsam Stockholm’den gelmiştik.

 

Büyük kültür şoku.

 

Konser günü şehre ulaştık. Konser statta. Stada gittik. Sahne ve ses/ışık sistemleri kurulmuş. Biz de kendi kurulumumuzu yaptık. Yani Çağan orkestra malzemesini kurdu, Tayfun sahne üzerindeki sistemi ve monitör sistemini hazırladı.

 

Bilenler bilir. Biz konserleri jeneratörle yaparız. Şebeke elektriğine güvenemeyiz. Kesilir, voltajı düşer, sigortası atar. Sıkıntıdır hep. Eğer bir organizasyonun bütçesi yetmez, jeneratör kiralayamaz da menajer ve sanatçı buna rağmen konseri yapmak isterlerse bizim için kalp ağrısıdır o konser.

 

Neyse, bu konserde jeneratörümüz olacağı söylenmişti. Fakat testlere başladıktan kısa bir süre sonra Tayfun geldi. “Moruk voltaj acayip düşüyor makineler kendini kapatıyor.” dedi.

 

Ulan jeneratörün voltajı düşer mi? Yerel organizasyondan adamları çağırdım. Olayı anlattım ve

 

 -  Abi sizin jeneratör nerede?

 -  Saha dışında.

 -  Yahu neden saha dışına koydunuz boşuna bu kadar kablo çekiliyor, vıdı vıdı vıdı...

 -  Jeneratör orada sabit başka yere gelemez.

 -  (kafamda deli sorular) Götürür müsünüz beni lütfen jeneratörün yanına?

 

Düştüler önüme yürüyoruz. Karşı tribünün altında bir koridora girdim. Koridorun sonundan korkunç bir gürültü gelmeye başladı. Yaklaştıkça arttı arttı arttı ve sonunda koridordan arkadaki alana çıktığımızda bütün ihtişamıyla jeneratör karşımıza çıktı.

 

Bölüm sonu canavarı gibi!

 

Eski bir buharlı lokomotife benzeyen siyah dev bir kutu, sarsıla sarsıla büyük bir gürültüyle çalışıyor, ve bacasından simsiyah bir duman bulutu yükseliyor.

 

“Abim!” dedim, “bunu hemen durdurun, patlamadan!” ve oradan hızla uzaklaştım. Sahaya girdim. Tayfun’a gidip şebekeye döneceğimizi söyledim.

 

Organizasyonla konuştum. Bana TEDAS’tan bir teknisyen çağırmalarını ve en yakın trafodan elektrik çektirmek istediğimizi söyledim. Organizasyon belediyenin. Hemen bir adam getirdiler.

 

Alp Turaç, Tayfun Öksüz, Çağan Öğüt falan herkes toplaştık adamın başına. Dedim ki:

 

 - Abim, olay şu. Jeneratörümüz voltaj düşürüyor. Bize temiz bir hat lazım. Yakın trafolardan birinden çekebilir misin?

 - Çekerim abi.

 - Peki, şimdi biz konseri şebeke elektriği ile yapacağız. Kesinti falan olmaz değil mi?

 - Olmaz abi.

 - Elektrikler kesilmez mi hiç sizin buralarda?

 - Valla abi Adıyaman’da öyle kolay kolay elektrik kesilmez.

 - Hımmm. (çok afaki bilgiler) En son ne zaman kesildi?

 - Hımmmm.......Eeeeee.....aaaaa....... Bu sabah!

 

Adamın etrafında kim varsa kahkahalar içinde kendini etrafa doğru savurdu. Biz deli gibi gülüyoruz adam da o sırada hem gülüyor hem de bize “yok aslında kesilmez de, ağaç devrilmiş, kısa devre yapmış, o yüzden kesilmiş, yoksa hayatta kesilmez” minvalinde bir şeyler anlatıyor. Biz daha da fena gülüyoruz.

 

Neyse bir süre sonra kendimize gelip konuşabildiğimizde adama isleme başlamasını söyledik. Yapacak bir şey yok neticede.  Saha dışındaki o “şey” ile konseri yapmamız mümkün değil. Adıyaman’da hemen başka bir jeneratör bulmamız bir o kadar imkansız.

 

Adam çok geçmeden bağlantıyı yaptı. Geçtik şebekeye. Sistem düzgün çalışıyor. Provayı yaptık. Hava da kararmakta. Sahada konserden önce olacak etkinlikler başladı.

 

Bir risk almıştım. Jeneratörden vazgeçip şebekeye döndürmüştüm işi. Elektrik kesilmesin diye dua ede ede, otele döndük ve konser saatini beklemeye başladık.

 

Sahada sadece sahne amiri Çağan kaldı. Otelden çıkış saatimiz geldi. Çağan’a bir telefon açtım.

 

- Biz birazdan çıkacağız. Var mi bir yaramazlık?

- Hiç abi sadece biraz önce elektrikler kesildi!

 

Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Küfrede küfrede bindim minibüse. Stada gittik.

 

Elektrik hala gelmemişti. Saha kapkaranlık. Kara kara ne yapacağımızı düşünürken bir fark ettim ki sahanın ortasında karanlığın içinde bir folklor grubu sanki her şey çok normalmiş gibi davul zurna eşliğinde folklor oynuyor.

 

Ortalık zifiri karanlık. Kimse bir şey görmüyor. Ama onlar oynuyorlar.

 

Baktım ki kimsenin olaydan bir kaygısı yok. O sırada protokol tribününde oturmakta olan Belediye Başkanının yanına gittim. Başkana durumu ve konserin tehlikede olduğunu anlattım. Konser saatine kadar geldi geldi, yoksa ben Sertab Hanım’ı burada belki elektrik gelir diye bekletemem.

 

Başkan olayı idrak etti. Yanındakilerden birine el işareti yaptı. O koşarak kayboldu. Yarım saat sonra falan elektrik geldi. Artık denk mi geldi.? Yoksa o eleman gitti bağladı mı elektriği? Eğer öyleyse neden daha önce bağlamıyor? Bunları bilemem ama hayatımın en stresli konserlerinden birini yaptık herhâlde.

 

 

Hizmetler bulunuyor...