Duygu Bağlan’la Seramiğin Organizasyonu
Ateşin bulunması insanlık tarihi için bir dönüm noktasıydı, o zaman için en önemli faydası, etrafında toplananların soğuk havalarda alevlerin ışıltısında ısınabilmeleri olmuştur. Aradan bin yıllar geçti. Ateş hala önemli, her derdimize deva bir buluş. Bugün, metalurji sayesinde uzay teknolojisinden, en basit bir ürünün imalatı ve dağıtımına kadar her alanda ısı enerjisine ihtiyaç var. Ateş olmasa enerjimizin yüzde doksanı olmaz. Zeus’un ateşi kendilerinden çalıp insanoğluna veren Prometheus’a ve tüm ailesine düşman olması boşuna değildir. Ateşin ısınma ve besinlerin pişirilmesini sağlamasından sonra atalarımıza en büyük faydası, seramiğin icadı olmuş diyebiliriz. Bundan yaklaşık sekiz bin yıl önce Anadolu’da Çatalhöyük’te kullanılmaya başlayan seramik, buradan tüm Dünya’ya yayılmış. Gıdaları pişirmek ve saklamak amacıyla kullanılan seramik gereçler, yeri gelmiş gözyaşı damlalarının biriktirildiği bir şişe formunda insanların acılarına ortak olmuştu. Şimdi hangi müzeye gitsek çamurdan yapılmış antik eserler görürüz. En meşhuru olan amforalar çeşit çeşit, boy boy çıkar karşımıza. Amforaya ismini veren iki kulbu, taşınmasını kolaylaştırır. Antik çağlarda daha çok yağ, su ve şarap gibi sıvıları taşımak için kullanılan amforaların altlarının sivri olması gemilerde birbirlerine dayanıp destek olarak yerden kazanç sağlarken, bir yandan tahıl taşıyan gemilerde tahıla saplanarak bir nevi taşıyıcı iskelet rolü oynamalarıydı. Gemi dalgalı havalarda sağa sola yattığı zaman tahıl yığınlarının bir tarafa topanarak gemileri devirip batırması böylece engellenmiş olurdu.
Eski insan toplulukları, kili şekilden şekile sokmuşlar. Her medeniyet, seramiğe kendinden bir şeyler katmış. Toprakla, çamurla uğraşan zanaatkarlar uzun bir süreçte seramiği bir sanata dönüştürmüşler. Çamurun binbir türünü elde etmiş, şekillendirebilmek için tornalar, araç gereçler geliştirmişler. Farklı pişirme teknikleri için yeni fırınlar tasarlamışlar. Renk renk sırlar dökmüşler rengin ruhuna. Püf noktası terimini dile kazandıran da seramik ustaları olmuş. Selçuklular döneminde başlayıp Osmanlı döneminde altın çağını yaşayan “çini sanatı” seramiğin önemli bir koludur ve tüm Dünya’da bizi hatırlatan önemli bir kültür öğemizdir. Çömlekçilik, testicilik, saksıcılık ve güveç kapları imalatları ise yüz yıllardır devam eden zanaat dallarımız.
Antik dönemden bu yana devam eden yolculuğunda zanaatlikten, plastik sanatların bir kolu haline evrilen seramik, aynı zamanda bir bilim dalıdır. Sanatsal seramikler dışında ısısal ve mekanik dayanımları sayesinde teknolojinin pek çok alanında kullanılan teknik seramikler ve porselen çeşitleri halen geliştirilerek çoğalmaktadır. Seramiğin tarihçesi anlatmakla bitmez. Cumhuriyet Türkiye’sinde seramikçilik, gelenekselden modern sanata evrildi. Güzel sanatlar fakülteleri kuruldu. Dünya çapında sanatçılarımız yetişti. Ata sanatımız seramikle uğraşan sanatçılarımızın bazıları, Dünya genelinde tanınırken, ülkemizde ata sporumuz olan güreş yapan pehlivanlar kadar ilgi göremediler. Sonuçta ne mutlu ki her iki alanda da uluslararası başarılarımız yarışıyor hala...
Bundan dört sene önce İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin kapısını çalan, seramik sanatçısı genç bir kadın, Belediyenin desteğiyle önemli seramik sanatçılarını bir araya getirecek bir sergi ve halkımızı seramik sanatıyla tanıştırmak için kurulacak bir seramik atölyesinin yer alacağı projesinden bahsetti. Öğretmen kimliği ve tatlı diliyle yetkililieri ikna ederek, tarihin en güzel şehri olan İstanbul’un en güzel yerlerinden birisi olan Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi’nin bu organizasyon için tahsis edilmesini de sağladı. Belediyeyi ikna etmek duayen seramik sanatçılarını ikna etmekten daha kolaydı. Kahramanımız, üşenmeden kapı kapı, atölye atölye dolaştı. Pek çok sanatçımızla görüştü. Onları bu anlamlı organizasyona davet etti. Katılma sözü aldı. İstanbul ve şehir dışından gelecek konuklar için kurulacak atölyenin araç gereçlerinin tedariği için firmalarla görüşüp desteklerini istedi. Sonunda 2014 yılı mayıs ayı sonunda, aralarında Jale Yılmabaşar, Ayfer Karamani, Güngör Güner, Zehra Çobanlı, Bingöl Başarır, Beril Anılanmert, Sevim Çizer, Mustafa Tunçalp gibi üstadların da bulunduğu altmışbir önemli seramik sanatçımızın katılımı ile İBB Seramik Günleri’nin birincisi görkemli bir açılışla seramik severleri bir araya getirdi. Cumhuriyetin yetenekli sanatçıları seramik konusunda tarih yazmaya devam ederlerken, duayenlerlerden yeni mezun sanatçılara kadar pek çok seramik severi bir araya getirerek tarih içinde tarih yazan bu kimyager, öğretmen, seramik sanatçısı, küratör ve organizatörün adı, Duygu Bağlan’dı. Şimdi Duygu Bağlan’ın yaptığı organizasyonlardan bahsetmenin zamanı geldi.
Duygu Bağlan, girişken, sosyal bir seramik sanatçısı. Seramik deneyimini kendisi için biriktirmeyip herkesle paylaşan bir gönüllü. Eğitim kadrosunda bulunduğu özel bir lisede ve İstanbul Anadolu Hisarı’nda bulunan şirin atölyesinde dersler veriyor, kendi seramik eserlerini üretiyor. İki sene önce açılan ve kurucu ortağı olduğu, Galata’daki D’art Sanat Galeri’si yalnızca seramik sanatıyla ilgili sergilere ev sahipliği yapan bir yuva. Kısa zamanda Türkiye’deki seramik sanatçılarının bir araya geldikleri önemli bir merkez, atölye ve okul haline gelen D’art Galeri’nin kapıları, eserlerini sergilemek isteyen tüm seramik sanatçılarına açık. Galeri iki senede yaklaşık yirmi karma ve solo sergiye ev sahipliği yaptı ve bundan sonra da yapmaya devam edecek.
İ.B.B İstanbul Seramik günleri dördüncü yılında çok geniş kitleleri seramikle buluşturdu. İlk sene altmış olan sanatçı sayısı, 2015’te yüz yetmiş altı sanatçıya, 2016’da iki yüz elli sanatçıya yükseldi.18 Mayıs 2017 tarihinde açılışı yapılan “4. İBB İstanbul Seramik Günleri” aralarında çiçeği burnunda seramik sanatçılarının da bulunduğu üç yüz on dört sanatçının eserlerini sergilerken, bünyesinde bulunan seramik atölyesi seramikle tanışmak isteyen yeni ziyaretçilerini bekliyor. 18 Mayıs- 8 Haziran 2017 tarihleri arasında devam edecek sergi ve hergün mesai saatlerinde açık olan seramik atölyesi, seramik sevdalılarının bir araya gelmesi için güzel bir fırsat olacak.
Bu aşamada sözü yine hobilere getireceğim. Seramik artık devlet ve özel liselerde, halk eğitim merkezleri, devlete ya da belediyelere ait mesleki eğitim kurumlarında ve ülkemiz genelindeki yüzlerce özel seramik atölyesinde yaygın olarak öğretilen, kolay ulaşılabilen bir sanat. Öğrenmek için karar verip en yakın atölyeye uğramanız yeterli. Her yaşta başlanabilecek bir uğraş. Ülkemizin yetiştirdiği değerli seramik sanatçıları, Duygu Bağlan, diğer özverili küratörler, başta üniversitelerimiz olmak üzere tüm eğitim kurumlarındaki eğitimciler, çalışkanlıklarıyla Türk Seramik sanatının gelişimi ve yaygınlaşması için umut veriyorlar.
Ateşi icat edenlerin heyecanı ve mutluluğu, onlardan bin yıllar sonra seramik fırının başında bekleyen bir seramikçininkiyle aynı. Seramik eserler önce çamurun yoğrulup şekil verilmesiyle hayata geçer. Kurutulup fırınlanan çamur bin santigrat dereceye kadar pişirilir ve “bisküvit” denilen katı faza gelir. Sonraki işlem sırlanarak tekrar fırınlanmasıdır. Kullanılan çamur çeşidi, kurutma ve bekletme süresi, sır çeşidi, pişirme derecesi ve pişirme süresi ve daha pek çok parametre seramik eserlerin niteliğini etkileyen püf noktalardır. Bu nedenle seramik sanatçıları verdikleri emeğin sonucunu bir an önce görmek için fırın başında sabırsızlıkla beklerler. Her fırınlamanın sonucunu beklemek ayrı bir heyecandır. Duygu Bağlan, seramik eserleri kırılganlıklarından dolayı hayatın kendisine benzetiyor. Seramik eserleri yapan kişiler yaşamın sürekliliği içinde sürekli değişse de, gerçek olan şu ki; ateşin büyüsü, ve doğanın renkleri Dünya var oldukça içimizi ısıtmaya devam edecek.